Susmak nedir ki yokluktan başka?
İnsan, konuşulan konu hakkında söyleyeceği
ya da söyleyebileceği artı bir şey yoksa susar, bilgisi yoksa susar; ya da
konuşulanları çok basit buluyor ve katılmayı gereksiz ve boş bir iş
olarak görüyorsa susar. Bir şey söylenemeyecek kadar abes durumlar karşısında
susar, hayrete düşüren durumlar karşısında da öyle. Ve karşısındaki asla
anlamak istemiyorsa susar insan ya da
söz bittiğinde, iletişim kesildiğinde susar. Söylenecek söz ya yalan olacak ya
da karşıdakini kaybetmeye ya da en azından incitmeye zemin oluşturacak bir şeyse susar. İçinden konuşmak gelmiyorsa susar. Konuyu
değiştirmek istediğinde susar.
Söyleyecek bir şey bulamadığında susar. Çaresizlikten
susar. Karşısındakinin sabrını sınamak için susar. ‘Ağır ol da molla desinler’i
şiar alarak önemli görünmek için susar. Konuyu ya da karşısındakini önemsiz bulduğu
için susar. Sonra korktuğu için susar, çekindiği için susar. Sindirildiyse
susar. Yanlış yaptıysa ve suçluysa susar. Doğru olduğuna inandığı halde,
karşısındakine yanlış görünecek olayların açıklanması sırasında yetersiz
kalacağına inanıyorsa susar. Camus’un dediği gibi umutsuzluktan susar:
“Umutsuzluk susar. (Fakat) Kaldı ki
susmak bile, eğer gözler konuşursa bir anlam taşır. Gerçek umutsuzluk can
çekişme, mezar ya da uçurumdur.” ( Albert Camus)
Ah insan! Duymamış gibi yapar susar, aldırmıyormuş gibi yapar susar,
bakışlarına bir önemsemezlik yerleştirip susar, kızgınlık anında söyleyecek bir
söz bulamadığında susar; sana ne bundan, sen ne hakla sorabilirsin bana böyle
bir şeyi demek istediğinde susar.
İncindiğinde de susar insan, hem de en çok incindiği zaman susar.
Her susku bir şeyler anlatır. Her
sessizliğin bir anlamı vardır. Susar insan ve susarak bir şeyler söyler, “Ben
susuyorum sen anla.” demektir karşıdakine susularak anlatılan bazen, bazen de “Sana
verilecek yanıtım yok.” demektir kısaca ya da “Seni ilgilendirmez, her işe
burnunu sokma.” demek, “Seni önemsemiyorum, vaktimi ve enerjimi senin için
harcayamam.” demek. “Sus ve git! Beni meşgul etme!” demek. Ve belki, “Seni
üzmekten, seni kaybetmekten, seni incitmekten korkuyorum.” demek.
Susmak her zaman kırar insanları.
En ağır sözden bile etkilidir bazen, en acı haberden bile daha üzücü, en keskin
eylemden daha delici.
Ve bazen de kabadır susmak Nietzsche’nin dediği gibi: “Hem bana öyle geliyor ki en kaba söz,
en kaba mektup bile susmaktan daha yüreklice, daha dürüstçedir. Susanlar, hemen her zaman, içten gelen
incelikten, nezaketten yoksundurlar; bir itirazdır susku; yutmak zorunlu olarak
kötü kılar kişiyi, -mideyi bile bozar. Susanların hepsi de sindirim bozukluğu
çekerler.- Görüyorsunuz kabalığın değerini düşürtmek istemiyorum; en insanca
karşı koyma yoludur o, çıtkırıldım çağımızda en başta gelen erdemlerimizden
biridir.”
İletişimin tıkandığı noktadır
kiminde susmak, tıkanıklığın başlangıcı, sonu hazırlayıcı nokta; kiminde ise çok
nadir de olsa, susulan o kısacık sürede empatiye, anlamaya, anlatmaya gebe.
İnsanlar suskuları çoğalttıkça
boyutu artarak aralanır ilişkiler. Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başladığında
başlar çürümeye sevgiler, güvenler. Susulan noktalar ne kadar çoksa, paylaşım
da o denli sekteye uğrar ve bir gün -hep kavgayla gürültüyle, hakaretle,
tehditle tüketilmez ya- sessizliğin ortasında tümden biter, yiter sözcükler.
Ne kadar çok karanlık nokta, ne
kadar çok sır, ne kadar çok paylaşılmayan varsa iki insan, iki toplum, iki grup, iki
sevgili, iki eş, iki kardeş, iki arkadaş arasında, o kadar da sorun var
demektir. Başka nedenler aramaya gerek yoktur, çünkü sorun paylaşılmayanlarda
gizlidir.
Ne diyelim, tepki olarak susar
insan bazen de… öfkeyle susar. (Susmaların en önemlisi, en anlamlısıdır
söyleyelim de unutuldu sanılmasın: Bir de söyleyecekleri başkalarına zarar
verecekse susar insan. İşkenceler karşısında bile susar. O susmak, bu susmalara
benzemeyen bir susmaktır. Farklıdır, onurludur, gereklidir, zordur ve konumuzun
dışındadır.)
“Pes artık!” dediği noktada susar
insan. Şaşkınlıktan susar. Ne söylese boş olduğunu görünce susar. Sabırla susar,
inatla susar, konuşursa tek başına kalmaktan çekindiği için susar. Çok tepki
almaktan ürktüğü için susar. Cezalandırılmaktan korktuğu için susar. Sindirildiği
için susar, konuşmak yasaklandığı için susar. Ölüm tehditleri aldığı için
susar.
Fakat bir de konuşmaya başlarsa öfkeyle
susan, korkuyla susan, sinerek susan, tehditle susan, incitmemek için,
incinmemek için susan, söze nereden başlayacağını bilemediği için susan… o
zaman yer yerinden oynar.
Susmak, potansiyel vurucu,
vurduğunu öldürücü bir eylem biçimidir. Fakat korkudan susmak bu susmadan
farklıdır ve korkarak susanlara, “susma, sustukça sıra sana gelecek” deriz en
gür sesimizle, demeliyiz.
Çünkü her insan kendi sözünü
söyleme, kendini, kaderini, çevresini ve dünyayı adlandırma hakkını
kullanmalıdır ve sözün yeni bir güç, yeni bir güven, yeni bir nefes, yeni bir
yaşam kazanmasına katkı sağlamalıdır. Susmak güçlüdür evet, ama tek başına asla
çözüm getirmeyendir ve bazen de susmak yokluktan başka bir şey değildir. Yok
değil, var olmak için söyleyelim. Sözler, söylenmek için vardır, hiçbir sözcük susmak
için değildir.
Aysel Korkut 2001/2013