6 Ekim 2013 Pazar

SUSMAK NEDİR Kİ YOKLUKTAN BAŞKA?

Susmak nedir ki yokluktan başka?


İnsan, konuşulan konu hakkında söyleyeceği ya da söyleyebileceği artı bir şey yoksa susar, bilgisi yoksa susar;  ya da  konuşulanları çok basit buluyor ve katılmayı gereksiz ve boş bir iş olarak görüyorsa susar. Bir şey söylenemeyecek kadar abes durumlar karşısında susar, hayrete düşüren durumlar karşısında da öyle. Ve karşısındaki asla anlamak istemiyorsa  susar insan ya da söz bittiğinde, iletişim kesildiğinde susar. Söylenecek söz ya yalan olacak ya da karşıdakini kaybetmeye ya da en azından incitmeye zemin oluşturacak  bir şeyse susar.  İçinden konuşmak gelmiyorsa susar. Konuyu değiştirmek istediğinde susar. 

Söyleyecek bir şey bulamadığında susar. Çaresizlikten susar. Karşısındakinin sabrını sınamak için susar. ‘Ağır ol da molla desinler’i şiar alarak önemli görünmek için susar. Konuyu ya da karşısındakini önemsiz bulduğu için susar. Sonra korktuğu için susar, çekindiği için susar. Sindirildiyse susar. Yanlış yaptıysa ve suçluysa susar. Doğru olduğuna inandığı halde, karşısındakine yanlış görünecek olayların açıklanması sırasında yetersiz kalacağına inanıyorsa susar. Camus’un dediği gibi umutsuzluktan susar: 

“Umutsuzluk susar. (Fakat) Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşursa bir anlam taşır. Gerçek umutsuzluk can çekişme, mezar ya da uçurumdur.” ( Albert Camus)

Ah insan! Duymamış gibi yapar susar, aldırmıyormuş gibi yapar susar, bakışlarına bir önemsemezlik yerleştirip susar, kızgınlık anında söyleyecek bir söz bulamadığında susar; sana ne bundan, sen ne hakla sorabilirsin bana böyle bir şeyi demek istediğinde  susar. İncindiğinde de susar insan, hem de en çok incindiği zaman susar.

Her susku bir şeyler anlatır. Her sessizliğin bir anlamı vardır. Susar insan ve susarak bir şeyler söyler, “Ben susuyorum sen anla.” demektir karşıdakine susularak anlatılan bazen, bazen de “Sana verilecek yanıtım yok.” demektir kısaca ya da “Seni ilgilendirmez, her işe burnunu sokma.” demek, “Seni önemsemiyorum, vaktimi ve enerjimi senin için harcayamam.” demek. “Sus ve git! Beni meşgul etme!” demek. Ve belki, “Seni üzmekten, seni kaybetmekten, seni incitmekten korkuyorum.” demek.

Susmak her zaman kırar insanları. En ağır sözden bile etkilidir bazen, en acı haberden bile daha üzücü, en keskin eylemden daha delici.

Ve bazen de kabadır susmak Nietzsche’nin dediği gibi: “Hem bana öyle geliyor ki en kaba söz, en kaba mektup bile susmaktan daha yüreklice, daha dürüstçedir.  Susanlar, hemen her zaman, içten gelen incelikten, nezaketten yoksundurlar; bir itirazdır susku; yutmak zorunlu olarak kötü kılar kişiyi, -mideyi bile bozar. Susanların hepsi de sindirim bozukluğu çekerler.- Görüyorsunuz kabalığın değerini düşürtmek istemiyorum; en insanca karşı koyma yoludur o, çıtkırıldım çağımızda en başta gelen erdemlerimizden biridir.”

İletişimin tıkandığı noktadır kiminde susmak, tıkanıklığın başlangıcı, sonu hazırlayıcı nokta; kiminde ise çok nadir de olsa, susulan o kısacık sürede empatiye, anlamaya, anlatmaya gebe.

İnsanlar suskuları çoğalttıkça boyutu artarak aralanır ilişkiler. Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başladığında başlar çürümeye sevgiler, güvenler. Susulan noktalar ne kadar çoksa, paylaşım da o denli sekteye uğrar ve bir gün -hep kavgayla gürültüyle, hakaretle, tehditle tüketilmez ya- sessizliğin ortasında tümden biter, yiter sözcükler.

Ne kadar çok karanlık nokta, ne kadar çok sır, ne kadar çok paylaşılmayan  varsa iki insan, iki toplum, iki grup, iki sevgili, iki eş, iki kardeş, iki arkadaş arasında, o kadar da sorun var demektir. Başka nedenler aramaya gerek yoktur, çünkü sorun paylaşılmayanlarda gizlidir.

Ne diyelim, tepki olarak susar insan bazen de… öfkeyle susar. (Susmaların en önemlisi, en anlamlısıdır söyleyelim de unutuldu sanılmasın: Bir de söyleyecekleri başkalarına zarar verecekse susar insan. İşkenceler karşısında bile susar. O susmak, bu susmalara benzemeyen bir susmaktır. Farklıdır, onurludur, gereklidir, zordur ve konumuzun dışındadır.)

“Pes artık!” dediği noktada susar insan. Şaşkınlıktan susar. Ne söylese boş olduğunu görünce susar. Sabırla susar, inatla susar, konuşursa tek başına kalmaktan çekindiği için susar. Çok tepki almaktan ürktüğü için susar. Cezalandırılmaktan korktuğu için susar. Sindirildiği için susar, konuşmak yasaklandığı için susar. Ölüm tehditleri aldığı için susar.

Fakat bir de konuşmaya başlarsa öfkeyle susan, korkuyla susan, sinerek susan, tehditle susan, incitmemek için, incinmemek için susan, söze nereden başlayacağını bilemediği için susan… o zaman yer yerinden oynar.

Susmak, potansiyel vurucu, vurduğunu öldürücü bir eylem biçimidir. Fakat korkudan susmak bu susmadan farklıdır ve korkarak susanlara, “susma, sustukça sıra sana gelecek” deriz en gür sesimizle, demeliyiz.

Çünkü her insan kendi sözünü söyleme, kendini, kaderini, çevresini ve dünyayı adlandırma hakkını kullanmalıdır ve sözün yeni bir güç, yeni bir güven, yeni bir nefes, yeni bir yaşam kazanmasına katkı sağlamalıdır. Susmak güçlüdür evet, ama tek başına asla çözüm getirmeyendir ve bazen de susmak yokluktan başka bir şey değildir. Yok değil, var olmak için söyleyelim. Sözler, söylenmek için vardır, hiçbir sözcük susmak için değildir.


Aysel Korkut 2001/2013