27 Temmuz 2013 Cumartesi

SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ

Sosyal paylaşım sitelerini bir süngere benzetiyorum, duygu emici bir süngere… Ve aynı zamanda duygu püskürten bir buhar makinesine... Sonra, aslında bu ikisinden de daha usta işi bir supap olduğunu düşünüyorum bu sitelerin.  Ve son olaylarda yaşayıp öğrendiğimiz üzere, aslında hiç de yalnız olmadığımızı, birlikte ne kadar büyük bir güç olabileceğimizi gösteren bir aynaya… Öfkeyi güç olarak depolayan bir akümülatöre…
Ama nasıl olur, aslında ya emen ya püskürten ya da gerektiği kadar geçişe izin veren olması gerekmez miydi?  Neden üçü birden? Ya bir de kendi gücünü sana yansıtan ayna, öfkeyi güç olarak depolayan akümülatör oluşu?
Öncelikle öfkeye bakalım: Öfkelenen kişi, öfkesini kusan birkaç satır yazıyor kendi alanına ya da duygularına tercüman olan bir özlü sözü, bir videoyu ya da nasıl olsa birilerinin zaten yazmış olduğu, yazmaya kalkmış olsa kendisinin de pek farklısını yazmayacağını düşündüğü bir yazıyı paylaşıyor.  (Oh ne ala memleket, rahatladım gitti!) Derken beğenenler çıkıyor paylaşımı, kişi yalnız olmadığını görüp biraz daha rahatlıyor.  Sosyal paylaşım sitesi adlı sünger, öfkeyi işte böyle emiyor. Ancak, öfkesini kusan kişi bunu yaparken aynı zamanda başkalarına öfke pompalayan bir buhar makinesi işlevi de görmüş oluyor. Öfkeyi başkalarına bulaştırıyor. Ama sorun yok, supap işbaşında nasıl olsa: Bulaşıcı öfkeyi alan şahıs da virüsü ilk pompalayan kişinin yaptığının aynısını yapıyor ve o da öfkesini aynı arenada kusup rahatlıyor. Bu, birbirinin tıpatıp aynısı eylemler, günlerce dolaşıp duruyor sayfalarda. Derken başka bir öfke yaratacak yeni bir olay düşüyor gündeme. İlk öfkeye ait işlem böylece tamamlanmış oluyor. Sosyal patlamalara sebep olabilecek öfkeler sükûnete kavuşuyor, sessizliğe gönderilip balık hafızalara emanet ediliyor ki bu çok önemli bir nokta, çünkü balık hafızalar öfkeyi korumuyor, silip atıyor, yok ediyor. Ülkeden sosyal patlama beklentisi içine giren bir avuç hayalperest maceracı ise böylelikle yine işsiz kalıyor. İyi mi kötü mü siz karar verin. (demiştim bundan üç beş ay önce. Yani Gezi’den önce…)
Yalnızlık duygusunu da sünger gibi emiyor paylaşım siteleri. Sabah kalkar kalkmaz bilgisayarın başına geçiyor çünkü yalnız insan, sokağa çıkıp kalabalıklara karışmış gibi aynı. Üstelik sokakta bir tanıdığa rastlamamışsa kendisini dinleyecek kimse bulamayacakken bu sitelerde pek çok dinleyici bulabiliyor.  Yazışıyor, paylaşıyor, var olduğunu herkese gösteriyor. Sonra derken bir şeyleri yorumluyor, aptal olmadığını, kendisinin de düşünen birisi olduğunu, bir fikre sahip bulunduğunu önce kendisine, sonra herkese ispat ediyor. Ortamda yığınla insan olduğuna göre yığınla da yalnız olduğunun ayrımına varıp yalnızlığın sadece kendisine has olmadığını kavrıyor. Yalnızlığı yalnızlarla paylaşarak yalnızlık duygusundan kurtuluyor. Fakat yalnızlık duygusu, bazen insana umutsuz şeyler yazdırdığında etrafına ‘yalnızlık hissi’ pompalayan bir makineye dönüşüyor.  Yine sorun değil, çünkü supap yine işbaşındadır. Ancak bu kez durum biraz daha farklıdır. Çünkü aslında gerçek yaşamında hiç de yalnız olmayan kişiler de bu yalnızlar ortamına sürüklenip, gittikçe kendi ev ortamlarından uzaklaşarak gerçek yalnızlara dönüşebilmektedirler. Her iki şekilde de yalnızlık paylaşılmakta ve bu duygunun eziciliği bu siteler sayesinde azalmaktadır. İyi mi kötü mü? Bence hem iyi hem de kötü.  
Bu siteler, sadece duygularda değil, bazı heveslerle bazı rahatsızlıklarda da bu sünger- pompa-supap üçlüsünün iyileştirici gücünü insanlara sunmaktadır.  Biri bizi gözetliyor programları, evlendirme programları gibi programların izleyicilerinin (aldıkları haz ne kadar ahlakidir artık tartışılmıyor bile ve çoğunluk, yaptığının röntgencilik olduğunun ayırdında bile değil.) ekran başında alıştıkları röntgencilik davranışlarını doyuracak reçeteler de hazırdır sosyal paylaşım sitelerinde:
Gözetle, işte sana renkli, parlak ve aydınlık görüntülerle dolu kocaman bir anahtar deliği.  İstediğini istediğin gibi seyret.
Muhbirlere, ilgi alanlarına göre fırsatlar sunan bir başka reçete: Al sana tehlikeli fikir sahipleri, adlarını not al ve gerekli yerlere bildir. Fikirlerini yok edemezlerse kendilerini yok ediversinler. Al sana LGBT bireyler, adlarını not al ve ilgili kişilere ilet. Geceleri transseksüellere müşteri olup, gündüzleri etrafına transseksüel nefreti yayan saldırganların önüne at onları. Al sana, kolay kandırılabilecek acemiler. Al sana, çok basit bir işlemle sayfası ele geçirilebilecek ve seni onun adı üstünden onun çevresine ulaştırabilecek teknoloji engelliler…
Teşhirciler için ise kendilerini sonuna kadar teşhir edebilecekleri, değerli uzuvlarını gururla sergileyebilecekleri mekânlardır sosyal paylaşım siteleri, boy boy fotolar, süzgün bakışlar ve ilgi alanımıza girmediği için çok da bilmediğimiz mor ötesi durumlar.
Pedofililer için binlerce çocuk “arkadaş” edinme fırsatı. Ciddi, önemli, tehlikeli, hayati bir sorun…
Röntgenciler gözleyecek anahtar delikleri buldukları için, muhbirler ihbar edilecek kişilere kolayca ulaşabildikleri için, teşhirciler de kendilerini bu ortamda sergiledikleri için belki sokaklar bir süre sonra sosyal paylaşım sitelerinden daha güvenli yerler haline gelecektir. Kim bilir… En azından sokaklarda yaptığınız her şey kameralı alanlar dışındaki yerlerde kaydedilmemektedir. Bu sitelerde ise her an kayda geçmektesinizdir. (Kameralar güçlünün güçsüzü öldürme anında gökyüzüne doğru çevrilmeden önce yazılmıştır. Doğru mu yanlış mı siz karar verin.)
Ateşi söndüren, onun yakıp yıkma ihtimalini bir avuç tehlikesiz külün eylemsizliğine çeviren bu sitelerin, paranoyayı kışkırtan zararlarıyla birlikte yine de insanlara iyi gelen pek çok yanı olduğu kesin. Hatta bazıları için fırsat kapıları dahi var.  
Obama'nın başkan seçilmesinde internet ve paylaşım sitelerini başarılı kullanmasının payı olduğu söylenmişti. Alın size siyasi başarı fırsatı! Gökçek için durum ne gösterecek, bekleyip göreceğiz.
Alışveriş siteleri sayesinde sermayeye yeni pazar ortamı, satıcı için kolay ulaşılabilir müşteri, gelsin ticari başarı!
İki kardeş, bizim türküleri İspanyolların müziğine benzetip ünlü olmuşlardı, bu da meraklıları için ünlenme fırsatı. 
“Senden gizleneni öğren, olayların aslından haberdar ol, anında haberdar ol; medyanın çıkarlarına ters düştüğü için hiçbir tv kanalının yayınlamadığı bilgilere ulaş ve bunları paylaş; unutturulmak istenenleri sık sık hatırla, hatırlat, asla unutma, unutturma, tepkini göster, gerekirse toplaş, sivil gücünün büyüklüğünü tanı, bu gücü ciddiye almıyorlarsa eyleme geç, sivil itaatsizlik yöntemleri yarat, yaratıcılığını kullan, üret, susma, isyan et.” İşte bu çok yeni bir yanı sosyal paylaşım sitelerinin.
Otoriteyi öfkelendiren, zaman zaman dize getiren de sosyal medyanın bu yeni yüzü. Bugüne değin öfkeyi sünger gibi emen, ateşi küllendiren sayfalar, artık öfkeyi güçlendiren, ateşi harlandıran sayfalar oldular. Bu değişim kuşkusuz bir günde olmadı, bu bir süreçti ve dünden bugüne gelindi.  'Gezi Ruhu' böylelikle oluştu. 

İyi mi, kötü mü, siz karar verin.





Aysel Korkut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder