Sosyal paylaşım sitelerini bir süngere
benzetiyorum, duygu emici bir süngere… Ve aynı zamanda duygu püskürten bir
buhar makinesine... Sonra, aslında bu ikisinden de daha usta işi bir supap
olduğunu düşünüyorum bu sitelerin. Ve son olaylarda yaşayıp öğrendiğimiz
üzere, aslında hiç de yalnız olmadığımızı, birlikte ne kadar büyük bir güç
olabileceğimizi gösteren bir aynaya… Öfkeyi güç olarak depolayan bir
akümülatöre…
Ama nasıl olur, aslında ya emen ya
püskürten ya da gerektiği kadar geçişe izin veren olması gerekmez miydi?
Neden üçü birden? Ya bir de kendi gücünü sana yansıtan ayna, öfkeyi güç olarak
depolayan akümülatör oluşu?
Öncelikle öfkeye bakalım: Öfkelenen
kişi, öfkesini kusan birkaç satır yazıyor kendi alanına ya da duygularına
tercüman olan bir özlü sözü, bir videoyu ya da nasıl olsa birilerinin zaten
yazmış olduğu, yazmaya kalkmış olsa kendisinin de pek farklısını yazmayacağını
düşündüğü bir yazıyı paylaşıyor. (Oh ne ala memleket, rahatladım gitti!)
Derken beğenenler çıkıyor paylaşımı, kişi yalnız olmadığını görüp biraz daha
rahatlıyor. Sosyal paylaşım sitesi adlı sünger, öfkeyi işte böyle emiyor.
Ancak, öfkesini kusan kişi bunu yaparken aynı zamanda başkalarına öfke
pompalayan bir buhar makinesi işlevi de görmüş oluyor. Öfkeyi başkalarına bulaştırıyor.
Ama sorun yok, supap işbaşında nasıl olsa: Bulaşıcı öfkeyi alan şahıs da virüsü
ilk pompalayan kişinin yaptığının aynısını yapıyor ve o da öfkesini aynı
arenada kusup rahatlıyor. Bu, birbirinin tıpatıp aynısı eylemler, günlerce
dolaşıp duruyor sayfalarda. Derken başka bir öfke yaratacak yeni bir olay
düşüyor gündeme. İlk öfkeye ait işlem böylece tamamlanmış oluyor. Sosyal
patlamalara sebep olabilecek öfkeler sükûnete kavuşuyor, sessizliğe gönderilip
balık hafızalara emanet ediliyor ki bu çok önemli bir nokta, çünkü balık
hafızalar öfkeyi korumuyor, silip atıyor, yok ediyor. Ülkeden sosyal patlama
beklentisi içine giren bir avuç hayalperest maceracı ise böylelikle yine işsiz
kalıyor. İyi mi kötü mü siz karar verin. (demiştim bundan üç beş ay önce. Yani Gezi’den
önce…)
Yalnızlık duygusunu da sünger gibi
emiyor paylaşım siteleri. Sabah kalkar kalkmaz bilgisayarın başına geçiyor
çünkü yalnız insan, sokağa çıkıp kalabalıklara karışmış gibi aynı. Üstelik
sokakta bir tanıdığa rastlamamışsa kendisini dinleyecek kimse bulamayacakken bu
sitelerde pek çok dinleyici bulabiliyor. Yazışıyor, paylaşıyor, var
olduğunu herkese gösteriyor. Sonra derken bir şeyleri yorumluyor, aptal
olmadığını, kendisinin de düşünen birisi olduğunu, bir fikre sahip bulunduğunu
önce kendisine, sonra herkese ispat ediyor. Ortamda yığınla insan olduğuna göre
yığınla da yalnız olduğunun ayrımına varıp yalnızlığın sadece kendisine has
olmadığını kavrıyor. Yalnızlığı yalnızlarla paylaşarak yalnızlık duygusundan
kurtuluyor. Fakat yalnızlık duygusu, bazen insana umutsuz şeyler yazdırdığında
etrafına ‘yalnızlık hissi’ pompalayan bir makineye dönüşüyor. Yine sorun
değil, çünkü supap yine işbaşındadır. Ancak bu kez durum biraz daha farklıdır.
Çünkü aslında gerçek yaşamında hiç de yalnız olmayan kişiler de bu yalnızlar
ortamına sürüklenip, gittikçe kendi ev ortamlarından uzaklaşarak gerçek
yalnızlara dönüşebilmektedirler. Her iki şekilde de yalnızlık paylaşılmakta ve
bu duygunun eziciliği bu siteler sayesinde azalmaktadır. İyi mi kötü mü? Bence
hem iyi hem de kötü.
Bu siteler, sadece duygularda değil,
bazı heveslerle bazı rahatsızlıklarda da bu sünger- pompa-supap üçlüsünün
iyileştirici gücünü insanlara sunmaktadır. Biri bizi gözetliyor
programları, evlendirme programları gibi programların izleyicilerinin
(aldıkları haz ne kadar ahlakidir artık tartışılmıyor bile ve çoğunluk,
yaptığının röntgencilik olduğunun ayırdında bile değil.) ekran başında
alıştıkları röntgencilik davranışlarını doyuracak reçeteler de hazırdır sosyal
paylaşım sitelerinde:
Gözetle, işte sana renkli, parlak ve
aydınlık görüntülerle dolu kocaman bir anahtar deliği. İstediğini
istediğin gibi seyret.
Muhbirlere, ilgi alanlarına göre
fırsatlar sunan bir başka reçete: Al sana tehlikeli fikir sahipleri, adlarını
not al ve gerekli yerlere bildir. Fikirlerini yok edemezlerse kendilerini yok
ediversinler. Al sana LGBT bireyler, adlarını not al ve ilgili kişilere ilet.
Geceleri transseksüellere müşteri olup, gündüzleri etrafına transseksüel
nefreti yayan saldırganların önüne at onları. Al sana, kolay kandırılabilecek
acemiler. Al sana, çok basit bir işlemle sayfası ele geçirilebilecek ve seni
onun adı üstünden onun çevresine ulaştırabilecek teknoloji engelliler…
Teşhirciler için ise kendilerini sonuna
kadar teşhir edebilecekleri, değerli uzuvlarını gururla sergileyebilecekleri
mekânlardır sosyal paylaşım siteleri, boy boy fotolar, süzgün bakışlar ve ilgi
alanımıza girmediği için çok da bilmediğimiz mor ötesi durumlar.
Pedofililer için binlerce çocuk
“arkadaş” edinme fırsatı. Ciddi, önemli, tehlikeli, hayati bir sorun…
Röntgenciler gözleyecek anahtar
delikleri buldukları için, muhbirler ihbar edilecek kişilere kolayca
ulaşabildikleri için, teşhirciler de kendilerini bu ortamda sergiledikleri için
belki sokaklar bir süre sonra sosyal paylaşım sitelerinden daha güvenli yerler
haline gelecektir. Kim bilir… En azından sokaklarda yaptığınız her şey kameralı
alanlar dışındaki yerlerde kaydedilmemektedir. Bu sitelerde ise her an kayda
geçmektesinizdir. (Kameralar güçlünün güçsüzü öldürme anında gökyüzüne doğru
çevrilmeden önce yazılmıştır. Doğru mu yanlış mı siz karar verin.)
Ateşi söndüren, onun yakıp yıkma
ihtimalini bir avuç tehlikesiz külün eylemsizliğine çeviren bu sitelerin,
paranoyayı kışkırtan zararlarıyla birlikte yine de insanlara iyi gelen pek çok
yanı olduğu kesin. Hatta bazıları için fırsat kapıları dahi var.
Obama'nın başkan
seçilmesinde internet ve paylaşım sitelerini başarılı kullanmasının payı olduğu
söylenmişti. Alın size siyasi başarı fırsatı! Gökçek için durum ne gösterecek,
bekleyip göreceğiz.
Alışveriş siteleri
sayesinde sermayeye yeni pazar ortamı, satıcı için kolay ulaşılabilir müşteri,
gelsin ticari başarı!
İki kardeş, bizim
türküleri İspanyolların müziğine benzetip ünlü olmuşlardı, bu da meraklıları
için ünlenme fırsatı.
“Senden gizleneni öğren, olayların
aslından haberdar ol, anında haberdar ol; medyanın çıkarlarına ters düştüğü
için hiçbir tv kanalının yayınlamadığı bilgilere ulaş ve bunları paylaş;
unutturulmak istenenleri sık sık hatırla, hatırlat, asla unutma, unutturma, tepkini
göster, gerekirse toplaş, sivil gücünün büyüklüğünü tanı, bu gücü ciddiye
almıyorlarsa eyleme geç, sivil itaatsizlik yöntemleri
yarat, yaratıcılığını kullan, üret, susma, isyan et.” İşte bu çok
yeni bir yanı sosyal paylaşım sitelerinin.
Otoriteyi öfkelendiren, zaman zaman dize
getiren de sosyal medyanın bu yeni yüzü. Bugüne değin öfkeyi sünger gibi emen,
ateşi küllendiren sayfalar, artık öfkeyi güçlendiren, ateşi harlandıran
sayfalar oldular. Bu değişim kuşkusuz bir günde olmadı, bu bir süreçti ve dünden
bugüne gelindi. 'Gezi Ruhu' böylelikle oluştu.
İyi mi, kötü mü, siz karar verin.
Aysel Korkut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder